12 Ekim 2015 Pazartesi

Başımız Sağ Olsun...

Levent Kırca / Oyuncu
1948 Samsun
Levent Kırca, 1948’de Samsun’da doğdu. İlk kez sahneye çıkışı 1964 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda gerçekleşti. Maltepe Komedi Tiyatrosu, Orhan Erçin Tiyatrosu, Ankara Birlik Sahnesi ve Halk Oyuncuları’nda görev aldı.
Daha sonra televizyona geçiş yapan Kırca, birçok dizinin yapımcılığını üstlendi, aynı zamanda bu dizilerde rol aldı. Bunlar; “Sağlık Olsun”, “Ne Olur Ne Olmaz”, “Nasreddin Hoca Oyun Treni”, “Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?”, “Bu Oyun Nasıl Oynanmalı?” idi.
1978 yılında sinemaya “Altınşehir” adlı filmle el attı. 1979’da “N’olacak Şimdi?” adlı filmde oynadı. Bunun ardından “Mavi Muammer” (1985), “Ölürsün Gülmekten” (2000), “Son Osmanlı Yandım Ali” (2001), “Şeytan Bunun Neresinde” (2002) ve “Kendini Bırak Gitsin” (2004) geldi. Yine 2004’te “Ağa Kızı adlı dizide oynadı. Bu filmlerde rol almasının yanısıra “Son” filminin senaryosunu yazdı, aynı zamanda “Son” ve “Şeytan Bunun Neresinde” filmlerinin yönetmenliğini üstlendi. 2006 yapımı “Reyting Kasabası” filmini de yönetti.
Bir yandan sinemayla uğraşan Kırca, diğer yandan “Hodri Meydan Topluluğu” adlı tiyatro grubunu kurdu. Bu toplulukla “Sefiller”, “Üç Baba Hasan”, “Kadıncıklar”, “Güzel ve Çirkin” gibi oyunlar sergiledi. Eski eşi Oya Başar da bu oyunların kadrosunda bulunuyordu.
Levent Kırca’yı Türk halkının zihnine kazıyan en önemli yapım, 17 yıl boyunca ekrana gelen “Olacak O Kadar” dizisi oldu. Dizideki “Küçük Hüsamettin”, “Cevat Kelle”, “Bestami” gibi tiplemeler yıllarca akıllardan silinmedi aynı zamanda dizi, birçok genç yeteneği tiyatroya kazandırdı. 2002 yılının sonunda ise “Levent Kırca Tv” adlı bir kanal kurdu ancak kanal, 3 ay sonra yayından kaldırıldı. Birkaç gün boyunca RTÜK’ü protesto etmek için açlık grevi yaptı.
Oya Başar’la 2 kez evlenen ancak 2 kez boşanan Kırca’nın bu evlilikten Umut ve Ayşe adında 2 çocuğu bulunuyor. Eserlerinde toplumsal mesajları mizaha bulayarak veriyor. Kırca, 1998 yılından beri Devlet Sanatçısı ünvanına sahip.
Oynadığı Bazı Tiyatro Oyunları
Ateşin Düştüğü Yer
Toros Canavarı
Kadıncıklar
Üç Baba Hasan
Sefiller
Güzel Ve Çirkin
Oyun Nasıl Oynanmalı
Filmografi
Ağa Kızı, 2004 (Oyuncu : Osman Ağa-Hasan Ağa rolünde)
Kendini Bırak Gitsin, 2004
Şeytan Bunun Neresinde, 2002 (Oyuncu ve yönetmen)
Son, 2001 (Oyuncu, senarist ve yönetmen)
Ölürsün Gülmekten, 2000
Mavi Muammer, 1985 (Oyuncu : Muammer rolünde)
N’Olacak Şimdi?, 1979(Oyuncu: Orhan rolünde)
Altın Şehir, 1978 (Oyuncu : Ökkeş rolünde)

Levent Kırcanın Vedası...
"1974’de TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım. 41 yıl… Yürekten teşekkür ederim, anılarınızda bana yer açtığınız için.
Hayatımda sayısız ödül aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup da bir şey ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi de. Aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum. Çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan edince odamı onlara tahsis ettim. Evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.
Arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm. Üzerlerindeki toza rağmen şikayet edeni yoktu. Hepsi yerini biliyordu. Birbirlerine saygılılardı. Hiç kavga etmediler. Birbirlerini yemediler. Bir arada mutlu mesut geçindiler.  Altından da olsalar, tenekeden de olsalar, hepsi birer ödüldü. Hepsi eşitti.
SU AYNI SU, BİRAZ BERRAK, BİRAZ KİREÇLİ
İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?
Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça kanıksanır.
Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.
Eski zamanlar;  "Ah o eski zamanlardır"
Bu mektubumu sizlere değerli bir film festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen'ın Midnight in Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o geçmiş dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını belirtirler. Hepsinin ağzından "Ahh, o eski zamanlar" cümlesini bir kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.
İSTER MİSİN ŞİMDİ BÖYLE DEDİM DİYE, BU ÖDÜL BENİ MAHKEMEYE VERSİN
Yaşadığımız şuan..
Şuan.. Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek onore etmektir. Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, birşeyi hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. Bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın topyekün mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.
Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama diğer ödüllerin arasında baş köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil. Diğerleri neredeyse oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de olsan, cumhur’iyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam.  Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım. Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.
İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?
Güzel şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli, yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan bilemiyorum.
Yine Woody Allen, ‘’Bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü senaryoyu çekerek adam ederim demesidir’’ der. Siz de yönetmensiniz. Ailenizi yöneten, işinizi yöneten.. Etrafınızı yöneten. ‘’Şu an’', yöneten. Birlik verip bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de iyi olsun. 
Dik durun... Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürkle kalın, cumhuriyetle kalın, hoşçakalın!!"

Hiç yorum yok: