8 Temmuz 2015 Çarşamba

Görgüzler ;-) (Atasözleri)

Günümüzde sık sık karşılaştığımız görgüsüz insanlara cevabımız olsun değilmi :)



Köleden ağa olan minareyi sesiyle yıkar.
Özet: Sonradan görmüş kişi çok yüksekten atar tutar. Sonradan zengin olan kişi görgüsüz olur, yalanlarla hava atar. Olmadık şekilde övünür.

Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış.

Özet: Görgüsüz kişi, görgülü kişinin yaptığını yapmaya kalkışırsa beceremez, kendisinin doğal davranışını da yitirir, gülünç olur.
İnsanlar kendi yeteneklerini ve olanaklarını bilerek davranmalı, başkalarını taklit etmemelidirler. Çünkü o durumda yapaylıkları ve görgüsüzlükleri ortaya çıkar ve çoğu zaman da gülünç olur, zor duruma düşebilirler.

Görmemiş görmüş, gülmeden (güle güle) ölmüş.

Özet: Görgüsüz kişi, günün birinde ummadığı bir duruma erişirse sevincinden ne yapacağını şaşırır. Seviyesiz ve görgüsüz kimse, bir gün beklemediği ve iyi bir durumla karşılaşırsa göklere sıçrar, ne yapacağını bilemez.

Eşeği süren (tımarlayan) osuruğuna katlanır.


Özet: Kaba bir kimse ile uğraşan, ondan gelecek çirkin, iğrenç karşılığı göze almalıdır. Görgüsüz ve kaba bir kimse ile iş yapan kişi, onun yapacağı çirkin ve iğrenç davranışları göze almalı ve onlara katlanmalı.

Daha Mutlu Bir Dünyanın Aranışı; Üç Klasik Metin

İnsanoğlu, var ola geldiğinden bu yana her zaman kendisi için iyi olanı yapmayı hedeflemiştir. Bu çoğu zaman bir içgüdü olarak farkında olmadan yapılan bir eylem olmuş, sonrasında teknoloji, insan aklı ve yeteneğinin gelişmesi ile adına bilim dediğimiz ölçülebilen evrensel doğrular ışığında ve bilinçli olarak devam etmiştir.
Teknolojinin gelişmesi, yerleşik yaşam düzenine geçiş, toplumu doğurmuş ve bir kısım insan tekniği ilerletirken, bir kısım insan da bir arada daha iyi yaşamanın yollarını incelemeye başlamışlardır. Kendi tarihine görece aslında çok yeni olan toplu yaşam (birlikte yaşam), insan için pek çok teknik soruna göre çok daha karmaşık ve bir o kadar zorludur. Çünkü tekniğin evrensellik ve teklik ilkesi, toplum dediğimiz oluşumda yoktur.

3-thomas-moore-1779-1852-grangerİlk medeniyetleri kuran insanlardan bugüne dek, bu araştırma konuları kendi içerisinde farklı alt dallar oluşturmuştur. Sosyoloji, kamu yönetimi ve toplum psikolojisi gibi dallar bunlara örnek gösterilebilir.
İşte bu kapsamda, çağının ileri görüşlü düşünür ve yazarları, bir arada yaşama konusunu içinde bulundukları dönemin ihtiyaçlarına göre ele almışlar ve günümüze kadar adı ve ünü ulaşan yapıtlar ortaya çıkarmışlardır. Bu yazının konusu ise, bunlardan en ünlü olan üç tanesidir.
Milattan önce 427 – 347 yılları arasında yaşamış olan Platon (Eflatun), Devlet adıyla yazdığı kitapta, hocası Sokrates’in konuşmalarını aktarmış, o dönemki Antik Yunan şehirlerinin nasıl daha iyi yönetilebileceği konusunda fikirleri yazıya dökmüştür. Kendi dönemi içinde oldukça ilerici ve sivri olarak karşılanmış olan kitap, aynı zamanda o dönemin siyaset ve kamu yöneticilerine de bir eleştiridir. Bugün bile siyaset bilimi okuyan kişilere ilk tavsiye edilen eserlerden biri, bu kitaptır. Bu kitabı önemli kılan pek çok özelliğinden biri de, “mutluluk felsefesi” üzerine yazılmış en eski eserlerden biri olmasıdır.

campanella-tommasoİnsanın toplumu oluşturması (ya da toplumun kendi kendine oluşup insanı toplumsal bir varlık haline getirmesi) sonucu bugün bile araştırmakta olduğumuz “toplumun nasıl mutlu olabileceği” konusu, Platon’dan bu yana aralıksız ve artan bir biçimde incelenmeye devam edilmiştir. Daha mutlu bir dünyanın aranışı konusunda günümüze gelmiş en ünlü ikinci kitap, “Ütopya”‘dır.
16. yüzyılda bir devlet adamı ve hukukçu olan Thomas Moore tarafından yazılan kitapta, olmayan bir dünyanın hayali kaleme dökülmüştür. Yunanca’da “yok yer” ve “iyi yer” anlamına gelen kelimeleri birleştirerek “olmayan yer” anlamına gelen ütopya kelimesini oluşturmuştur. Ütopya kelimesini hayatımıza sokması dışında, kitapta önerdiği hayali dünya okunduğunda, okurun içinde “neden olmasın?” heyecanını bugün bile oluşturmaktadır. Kendi döneminde büyük yankı uyandırmış ve zaten çevresinde saygı duyulan biri olan Moore’u, o dönemin tüm batı dünyasını temsil eden Avrupa’da da tanınır hale getirmiştir.

Head_Platon_Glyptothek_Munich_548Kendisinden yaklaşık yüz yıl kadar sonra, yine Avrupa’dan bir şair ve yazar olan Campanella, “Güneş Ülkesi” kitabını bitirmiş ve kendi döneminin okurlarına sunarak aslında yüzyıllardır var olan arayışı farklı kelimelerle bir kez daha dile getirmiştir.

İnsanın sosyal bir varlık olarak mutluluk arayışını kaleme alan bu iç yapıtın herkesçe okunması gerektiği kadar aslında her bir bireyde “daha mutlu bir toplum” amacına yönelik neler yapabileceğini düşünmelidir. Adı geçen eserlerdeki dönemlerin kendi özellikleri, bugünkü modern toplumda olmamakla birlikte konunun özüne bakıldığında nihai amacın bireyin huzur ve mutluluğu olduğu, bu sonuca giden en önemli yolunda toplumun mutluluğu olduğu gerçeğini görüyoruz.
Kaynakça:
WİKİPEDIA
Yazar: Arda Işımer
     


Dil Edinimi Nasıl Gerçekleşir


Dil terim olarak, canlı varlıklar arasındaki iletişimi sağlayan, kendi içerisinde çeşitli kurallar barındıran, dizgelerden oluşan, son derece sistematik ve de canlı bir yapıdır. Dil kelimesi bu anlama gelmektedir.Yaşanılan dünyada insanların birbirleriyle anlaşabildikleri dil, bebeklik ve çocukluk döneminde kazanılmaktadır. Tam yaş vermek gerekirse eğer, bebek doğduğu anda dil edinmeye başlar.
Dil edinim süreci, 6 yaşına kadar devam eden bir süreçtir. Dil konusunda uzmanlaşmış kişiler, bir çocuğun dil edinebilmesi için kritik yaşın 0-6 yaş aralığı olduğunu söylemektedirler. Bu yaş aralığında çocuklar özellikle aileden ve çevreden duydukları kelimeler sayesinde dil edinirler. Herhangi bir sebepten ötürü işitme duyusunu kaybeden ve herhangi bir tedavi süreci uygulanamayan çocuklar için, 6 yaştan sonra dil edinimi oldukça zor bir hal alır. Çocuk, doğduğundan itibaren anne, baba ve kardeşten kelimeler duymaya başlar. Çocuk bu aşamada dil edinimine de başlamış olmaktadır. Duyulan seslere tepki olarak çocuktan önce ‘’agulama’’ diye tabir edilen sesler çıkar. Daha sonra bu agulamalar çeşitlenir ve çocuk yavaş yavaş ‘’anne, baba ve dede’’ kelimelerini söyleyerek konuşmaya başlar. Bu kelimelerden baba ve dede kelimeleri ikilemeden oluştuğu için çocuk tarafından daha rahat söylenir.

Dil edinimi, bebeklik döneminden itibaren başlayan ve çocuklukta da devam eden bir süreçtir. Çocuk, dil edinirken önce tek sözcük, ardından iki sözcük ve son olarak da çok sözcüklü dönemlerden geçer. Tek sözcüklü dönemde çocuklar daha çok ‘’anne, baba, su, geldi, ver,yap,mama’’ gibi tek kelime ile dertlerini anlatmaya çalışırlar. İki sözcük döneminde ise çocuklar iki kelimeden meydana gelen cümleler kurarlar. Bunlara örnek ise ‘’”baba geldi, anne ver, anne köpek”’’ gibi cümlelerdir. 2 sözcüklü dönemde ek kullanımı oldukça azdır. Çocuklar ekleri daha çok, çok sözcüklü dönemde kullanmaya başlamaktadır. Çok sözcüklü dönemde artık çocuklar 2den fazla kelimeleri bir araya getirerek konuşmaya başlarlar. Bu dönemlerde, çocuklar bazı kelimeleri tam olarak söyleyememektedir. Bu kelimelere örnek olarak; ‘’ televizyon:cecelon, domates:totomis ‘’ gibi kelimeler verilebilir. Tabi bu liste çocuğun dil düzeyine göre onlarla ifade edilebilmektedir. Çocukların doğru telaffuz edemedikleri kelimelere halk arasında ‘’dili dönmüyor’’ da denilmektedir. Belirli yaştan itibaren bu kelimelerin hepsi çocuklar tarafından doğru bir şekilde telaffuz edilir.
Çocukların dil edinimi için kritik yaşlar bulunmaktadır. Bu kritik yaşlardan 0-3 yaş önemli bir yaştır. Bebekler, dili dil edinirken çevreden ne duyarsa ona göre şekillenir. Örneğin bebeğin doğumundan itibaren ailede hem “Türkçe”, hem “İngilizce” hem de “İspanyolca” aile tarafından aynı anda konuşulursa, bebek bu üç dili de ana dili gibi öğrenmektedir. Yani çocuklar kendilerine verileni alırlar. Burada çocuk, aileden farklı dillerde dil girdileri alır. Çocuğun vermiş olduğu sorulara da farklı dillerde cevap verilir. Çocuk, böylece doğumdan itibaren evde konuşulan dilleri ana dili olarak öğrenmiş olur. Bu duruma örnek ise, Dış devletlerde yaşayan gurbetçi aileler gösterilebilmektedir. Bebek doğduktan sonra, aile evde hem ana dillerini hem de yaşamış olduğu devletin dilini aynı anda kullanır. Çocuk bu sayede bu iki dili de oldukça kolay bir şekilde edinmiş olur.
Bebek, doğumdan itibaren aile bakımına göre şekillenir. Bebeğe ne kadar düzenli ve güzel dil girdileri sağlanırsa, çocuk büyüdüğünde güzel konuşan ve iletişim konuşan bireyler olarak yaşamlarını devam ettirir. Bu konuda ailelerin oldukça özenli davranması oldukça önemli bir konudur.
Yazar: Erdoğan Gül
     


İş Yerlerinde Çalışan Psikolojisi


Kar etme amacı ile var olan tüm ticari işletmeler, bünyelerinde istihdam ettikleri çalışanlara sahiptirler. Kurum ve kuruluşlar, kendilerine çalışan bu insanların yaptıkları işler oranında başarılı olurlar ya da olamazlar. Zaten başarısız olduğunu anlayan şirketlerin ilk refleksi de, bir takım çalışanlarını değiştirmektir. Çalışanların başarısı ve motivasyonu, bu nedenle oldukça önemlidir. Bu motivasyonu ve iş verimliliğini, psikolojik anlamda sağlayan işletmelerde pozitif gelişmeler yaşanırken, sağlayamayan işletmelerde işler kötüye gitmektedir.

Çalışanın psikolojik durumu, iş yerinde bulunduğu süreler içinde çok önemlidir. Her ne kadar özel hayatındaki psikolojisi ve mutluluğu önemli olsa da, özellikle çalışma ortamının enerjisi bakımından iş yerlerinde bu psikolojik durumların önemi daha fazladır. İşverenler, çalışanlarını mutlu etmek zorundadırlar. Suratı asık, yaptığı işi sevmeyen, hayata bakış açısı negatif olan, şevksiz ve isteksiz çalışan insanlar hata yapmaya meyillidirler. Hatalar, zincirleme hataları doğuracak, ayrıca bir çalışanın mutsuzluğu ve isteksizliği, bir başka çalışanı da bu yönde etkileyecektir. Tüm bu negatif hava içinde, işlerin iyi gitmesi neredeyse imkansıza yakındır.
Çalışanların mutlu, çalışmaya istekli, başarmaya arzulu, iş ve para tatmini sağlanabilmiş şirketlerin büyümesi ve başarıyı yakalaması ise kaçınılmaz bir mutlu sondur. Çalışanların her geçen gün şevki artacak, başarma arzusu bünyeleri saracak, olumlu gelişmeler maaşlara da yansıyacak ve hem bireysel, hem de kurumsal mutluluk yaşanacaktır.
İş hayatı, insanların hayatının neredeyse yarısını, belki daha fazlasını oluşturmaktadır. Sadece normal mesainin 8 saat olduğu, ve iş çıkışı dahil zihin olarak ertesi gün yapılacak olan işlerden kopulamadığı düşünüldüğünde, insanların hayatlarını çalıştıkları işe adadıkları gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de, hayatı işi olmuş insanların psikolojileri ne kadar düzgünse, işin pozitif yönlü ivme kazanması da o kadar iyi olacaktır. Normal bir çalışan, mesai saatini en az şekilde yorularak tamamlamak ister. Çalışanlar, aynı zamanda yeteri kadar paranın da kendilerine ödenmesini arzularlar. Bu anlamda, çalışanların kafalarında kurdukları adalet dengesinin sağlamlaştırılması için, iş tanımları ve buna göre ödenecek para miktarı belirgin ve net olmalıdır. Çalışan, iş yerinde kendini kötü hissetmemeli ve sürekli olarak yaptığı işler ile aldığı paranın kıyasını yapmamalıdır. Mutlu ve sorunsuz bir çalışan, çok az hata yapacaktır.

Çalışanların iş yeri ile ilgili olan psikolojik durumları, salt iş tanımı ve maaş ile ilgili değildir. İş arkadaşları tarafından tacize ya da mobbinge uğrayan çalışanlar, işverenler ve sorumlu idarecilerce korunmalıdır. Kendisini mutsuz ve huzursuz eden bir başka çalışana, gereği yapılmalıdır. Bu sayede, çalışanların tümü kendini güvende hissedecek ve iş yeri ile ilgili kafalarda soru işareti kalmayacaktır. Bir başka psikolojik faktör, motivasyondur. Her ne kadar günümüzde, bireylerin motivasyonu sırasında ilk akla gelen maddenin para ile ilgili olduğu düşünülse de, güler yüzlü ve rahat bir ortamın bu anlamda işe yarar bir araç olduğu unutulmamalıdır. Çalışanlar, sürekli olarak kendilerine sert davranılmasını, asık suratlarla karşılaşmalarını ve daimi bir cezai işlemler silsilesini düşünmeyi istemezler. Bu durumda kalırlarsa, yeni işler bakacaklardır. Eğer iş yeri ortamı rahatsa, motivasyon da o oranda iyi olacaktır.
Çalışanların psikolojik durumu, direkt olarak kalite ve verimlilik istatistiklerini yansıtmaktadır. İşlerin yolunda gittiği, çalışanların şevkle işlerini yaptığı şirketlerde, verimlilik analizleri oldukça iyi sonuçlar sunmaktadır. Buna bağlı olarak artan kalite, rahat iş yaşamı, süreklilik ve istek ise, maddi olarak da şirketi kalkındıracaktır. Bu kalkındırma ise, yine çalışan kesime zam olarak yansıyacak ya da yeni ve iyi şartlar çalışanların hayatına girmiş olacaktır.
Kaynakça:
http://ciiv.net/2014/09/isletmelerde-calisan-psikolojisi/
Yazar: Baran Akçok


Türkiye’de Doğum Rehberi Üzerine Yeni Bir Girişim

Bir erkeğin baba olması için bebeğin doğması gerekirken, kadının anneliği hamileliğini öğrendiği ilk andan itibaren başlamaktadır. Bebekleri için her şeyin en iyisini isteyen anneler, bu süreçte büyük desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Alanında uzman isimlerden oluşmuş bir ekip tarafından hazırlanan dogum.co sitesi,  anneliğin daha bir kolay bir hale gelmesini sağlayacak ve sizin en büyük yardımcınız olacaktır.

Hamilelik Öncesi Bilgilendirmeler
Hamile kalmaya karar verdiğiniz andan itibaren; hamilelik öncesinde tüketmemiz gereken besinleri ve almanız gereken önlemleri site üzerinden öğrenebilirsiniz. Böylelikle hem bebeğinizin hem de kendi sağlıklığınızı daha hamileliğinizin başlangıcından itibaren koruyabilirsiniz.Ayrıca doğum kontrol yöntemlerine dair bilgiler eşliğinde sağlıklı bir cinsel yaşam için gerekli olan bilgilere de ulaşabileceksiniz.
Hamileliğin Her Anında
Hamilelik süresince yaşayacağınız her anı site üzerinden okuyarak daha önceden bilgi sahibi olabilir ve böylece yaşayacağınız olaylarda çok daha soğukkanlı olabilirsiniz. Unutmayın ki bilinmezlik her zaman için korku yaratır ve hamilelik sürecinde korku ile stres en büyük düşmanınızdır.
Hamilelik döneminde doğru sporları yapmak şartıyla daha rahat bir hamilelik süreci geçirebilirsiniz. Doğum yöntemleri olarak ülkemizde genellikle normal doğum ve sezaryen tercih ediliyor olsa da daha birçok doğum yöntemi bulunmaktadır.. Sitenin sizin için derlediği bilgiler arasından farklı doğum yöntemlerini öğrenebilir ve içinizin en rahat edeceği doğum yöntemini seçebilirsiniz.
Doğum Sonrası Dönem
Doğum yapmış olsanız da dogum.co’yu ziyaret edebilirisiniz. Sadece hamilelik sürecini işlememiş olan sitede  bebeğinizin bakımı konusunda da çok büyük yardımcınız olacaktır. Henüz ilk bebeğini doğurmuş yeni bir anne için,  bebeğine yaklaştığı her an korku dolu yaklaşır. Ne kadar emzirmeli? Günde kaç saat uyumalı? İlk banyosunu nasıl yaptırmalı? gibi soruların cevaplarına dogum.co rehberliğinde cevaplar bulacak; doğru adımlar atacak ve kendisini daha rahat hissedecektir.  Ayrıca ilk altı ay boyunca mutlaka emzirilmesi gereken bebek için annenin beslenmesi de çok önemli bir konu.  Bu süreçte annenin tüketmesi gereken besinleri öğrenerek ve emzirmeye dair ufak ipuçları edinip daha kaliteli bir süt ile bebeğini daha besleyici şekilde doyurması gerekmektedir.


Saç Bandı Takmanın Saç Sağlığına Önemi

Pek çok kadın için, vücutlarındaki en önemli unsurlardan bir tanesi saçlarıdır. Güzel saçlar, kadını olduğundan daha çekici ve güzel bir görünüme ulaştıracaktır. Aynı şekilde, bakımsız ve yıpranmış saçlar da, ne kadar güzel ve şık olsanız da adeta külkedisi gibi görünmenize neden olacaktır. Bu nedenle, saç sağlığınıza önem vermelisiniz. Aşağıda maddeler halinde saç bandı takmanın yararları ve saç bandı takılırken dikkat edilmesi gerekenler yer almaktadır.

Saç Bandı Takmak Neden Yararlı?
o    Saç bandı kullanımında saçların ekstra bir işleme ihtiyacı olmaz. Salık bıraktığınız saçlarınızın hoş durması için maşa, düzleştirme ya da fön gibi işlemler olmazsa olmazdır. Oysa saç bandı kullanımı için saçlarınızı güzelce yıkayıp, her zaman kullandığınız krem ya da köpüğü uyguladıktan sonra bandı takmak yeterli olacaktır.
saç bandı ile ilgili görsel sonucuo    Saçlarınızı topladığınızda, saçların maruz kaldığı gerdirme ve sıkma işlemi saçlara ciddi zarar vermektedir. Özellikle erkek tipi saç dökülmesi adı verilen ve saçların ön-yan kısımların döküldüğü durumlar genellikle saçı toplama sonucunda ortaya çıkmaktadır. Oysa saç bandı kullanımında saçlar son derece sağlıklı bir şekilde kalacaktır.
o    Saç bandı kullanmadığınızda, saçlarınızın yüzünüzün önüne sık sık gelir. Bu durumda, eliniz yardımıyla saçınızı yana çekersiniz ve bu hareket sıklaştıkça, saçlarınızın gün içerisinde yağlanmaya başlar. Her gün, hatta kimi zaman günde 2 kere yıkanmaya ihtiyaç duyma durumunda kalan saçlar ise; kuvvetini kaybederek, dökülmeye başlar. Oysa saç bandı kullanırsanız; saçlarınıza sık sık dokunmazsınız ve saçlarınız sağlığını kaybetmez.

Saç Bandı Takarken Nelere Dikkat Edilmeli?
o    Saç bandının kaliteli malzemelerden üretilmiş olması son derece önemlidir. Naylon ya da benzeri sağlıksız malzemeler, saçların nemini kaybettirir, yıpranmasına ve kırılmasına neden olur. Bu nedenle mutlaka kaliteli markaların saç bantlarını kullanmalısınız.

 o    Saç bandının başınıza uygun olması önemlidir. Eğer lastikli bir modelse, saçlarınızı fazla sıkıp sıkmadığını kontrol etmelisiniz. Başınızı sıkan bir bant hem sizi rahatsız eder, hem de saçlarınızın hoş durmasını önler ve kan akış hızını yavaşlatarak, saçlarınızın sağlığını bozar. Kendinizin bağlayacağı bir saç bandı kullanacaksanız, bağlamadan önce bir yakınınızdan parmağını bant ile başınızın arasına koymasını rica edin ya da bir kalem sıkıştırın. Böylece; fazla sıkı bağlamamış olursunuz.

İnsan öğrendiğini unutur...

O kadar özlediğim İnsanın arasında insanları özledim...

Şaka gibi değil mi ailemden aldığım aile terbiyesi yol yordam hepsini sil baştan yazmak gerek hayat bu değil dedirtir delirtir adamı tekrar ve tekrar yeniden öğrenmen gerekir veyahutta 2-3-4-5 masken olmalı ki hayatta başarılı bir şekilde ilerle yesin.

Haysiyet, Onur, Gurur, vicdan...

Din'den hiç bahsetmek bile istemiyorum....  yazık...  çok yazık...


EGO

Her şey bunun uğruna mı ?
Mutluluğun , huzurun formülünü unutmuşcasına sendeleye sendeleye çelme taka taka ilerliyoruz...

Herkese kolay gelsin...




İlber Ortaylı Kimdir ?

Biyografi

1947 yılında Avusturya'da doğdu. Ankara Atatürk Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari Şube ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Yeniçağ Tarihi Bölümü'ni bitirdi. Viyana Üniversitesi'nde Slavistik ve Orientalistik Bölümü'nde okudu. Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü'nden yüksek lisans diploması aldı. 1979 yılında doçent, 1989 yılında profesör oldu. Paris, Princeton, Moskova, Berlin, Viyana gibi dünyanın en ünlü üniversitelerinde misafir profesörlük yaptı. Yerli ve yabancı dergilerde, 'Şehirler ve İdare Tarihi' üzerine makaleleri bulunuyor. CIEPO (Uluslararası Osmanlı Çalışmaları Topluluğu) Başkan Yardımcısı ve Avrupa İranoloji Cemiyeti üyesi.
*Bilgiler çoğunlukla Wikipedia kaynaklıdır.
Doğum Yeri: Avusturya

Attila İlhan Kimdir ?

Biyografi

15 Haziran 1925’te İzmir’in Menemen ilçesinde doğdu. 11 Ekim 2005′te İstanbul’da yaşamını yitirdi. İzmir’de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu’nu bitirdi. Atatürk Lisesi’ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı.

Danıştay kararıyla eğitimi sürdürme hakkını kazandı. İstanbul’da Işık Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. 6 yıl aralıklarla Paris’te yaşadı. Türkiye’ye döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı’nı üstlendi.

Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığını yaptı. Senaryolarında “Ali Kaptanoğlu” takma adını kullandı. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken ve Sanat Olayı dergilerini yönetti. İlk şiiri olan “Balıkçı Türküsü” 1941′de Yeni Edebiyat Dergisi’nde yayınlandı.

“Nevin Yıldız” takma adıyla İstanbul, “Beteroğlu” takma adıyla Yücel dergilerinde şiirleri çıktı. 1946 CHP şiir yarışmasında “Cebbaroğlu Mehemmed” şiiriyle birincilik ödülü kazandı. Bu başarıdan sonra hızla tanınıp sevildi. Genç, Yeni Nesil, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikayeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiirleri, deneme ve eleştirileri yayınlandı.

Türk edebiyatının önemli isimleri arasına girdi. Garip Akımı ve İkinci Yeni şiirine karşı çıktı. Mavi ya da Maviciler adıyla tanınan toplumcu gerçekçi şiir akımını başlattı. Şiire yeni bir ses düzeni, taşkın, coşkulu bir anlatım ve kendisine özgü bir duyarlılık getirdi.
Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum şiir kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını etkiledi. Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün kitaplarındaki şiirlerinde divan şiiri veşarkılardan da yararlandı. İlk iki romanı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez’den sonraki romanlarında tarihsel konulara ağırlık vermeye başladı.

Bu tür romanlarında öz Türkçe akımına karşı çıktı. Senaryolarını yazdığı önemli filmler: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon). 11 Ekim 2005 tarihinde hayatını kaybetti.
*Bilgiler çoğunlukla Wikipedia kaynaklıdır.
Doğum Yılı: 1925
Doğum Yeri: İzmir
Ölüm Yılı: 2005

2 Temmuz 2015 Perşembe

Elif Şafak - Şemspare (O Senin Kardeşin...)


Tek çocuk olarak büyüdüğüm için belki de, kardeş hikâyeleri oldum olası şaşırtır, büyüler
beni. Benzer genleri taşıyan, aynı çatı altında yetişen insanlar arasındaki o muazzam sevgi ve
düşkünlük, bir o kadar dinmeyen kıskançlık ve rekabet, uzun seneler geçse de değişmeyen,
alabildiğine karmaşık ve derin bir bağ...
Geçmiş, zaman içinde aşınıp kabarmış, artık bir türlü kapanmayan bir pencere gibi. Örtük
tutmaya çalışırım; başarırım da çoğunlukla ama işte bazen güçlü bir rüzgâr eser, ardına kadar
açılıverir pencere kendiliğinden, içeri dolar yel; cereyanda kalırım, üşür ruhum. Burnumu çeke
çeke örtmeye çabalarım pencereyi, yeniden. Kapalı kalsın ki üşümeyeyim. Kapalı kalsın ki
düşünmeyeyim. Uzun seneler boyunca hiç sevmediğim iki sual vardı. Birincisi: “Nerelisin?”
“Strasbourg’da doğdum. Ankara’da anneannemle kaldım ama sonra gittim Madrid’de okudum.
Anne tarafım Kastamonulu ve Sivaslı ise de ben oralarda hiç yaşamadım. Baba tarafı İzmir’de
ama orayı da pek bilmem. İstanbul, Amman, Köln, Boston, Michigan, Arizona, Londra, gittim
geldim... Gider gelirim...”
Cevap vermekte hep zorlandığım ikinci soru: “Kardeşiniz var mı?” “Şey... Var ama yok.
Yok ama var. Galiba. Aslında. Yani... Tek çocuğum ben. Tam olarak öyle değilim ama öyle
büyüdüm işte...” İki erkek kardeşim var halbuki. Büyüğü ile ben yirmili yaşlarımın
ortalarındayken tesadüfen karşılaştık İstanbul’da bir üniversitenin kantininde. Ben onu
tanımadım, o beni tanımış ama. Aynı mekânda kendimizi bulunca merhabalaştık haliyle. İnsan
ne der kendi kardeşine, “Tanıştığımıza memnun oldum...” El sıkıştık gayet medeni. Aramızda
senelerin, sessizliklerin kolay kolay kapanmayan mesafesi.
Diğer kardeşim ise İzmir’de imza günüme geldi. Bit Palas’ı tanıtıyor olmalıyım o günlerde.
Kuyrukta bekleyenler arasında bir genç oğlan gözüme ilişti; bir an garip bir hisse kapıldım,
alacakaranlık kuşağına girmek gibi. Aynada kendi suretime bakıyorum sandım. Kardeşimdi.
İmzalamam için önüme bir kitap koyduğunda ne yazacağımı bilemedim. İnsan hiç görmediği
kardeşine nasıl kitap imzalar? “Hayat boyu mutluluklar ve daha sık karşılaşmak dileğiyle...”
Velhasıl bunca zaman bana yabancı bir dünya idi kardeşler âlemi, bilmediğim ve hep
merak ettiğim.
“Cinsiyet ayrımcılığına karşıyım” dedim Eyüp’e seneler evvel. “Çocukları tamamen eşit ve
hatta aynı büyütmekten yanayım.” “Süper fikir ama nasıl olacak o?” dedi fazla ciddiye almadığını
ele veren bir tonlamayla. “Bak şimdi. Kıza tekerlekli oyuncak, komando kıyafeti, yeşil su
tabancası; oğlana parlak çay seti ve çiçekli gömlekler almayı düşünüyorum. Ufak ama sembolik
adımlar bunlar. Böyle yapa yapa kültürel şablonları aşacağız azimle.”
“Hımm” dedi Eyüp. Dene de gör gününü dercesine. Yılmadım tabii. İlk günden itibaren
ikisine de benzer oyuncaklar verdim, zerrece ayrım yapmadan. Birine kaplan‐aslan‐maymun
çıkartması sunulduysa, aynısı ötekine de. Renklerden yana çok fazla seçenek yok doğrusu. Çocuk
kıyafetleri satan herhangi bir mağazaya göz atın. Kızların giysilerine bariz şekilde pembeler
beyazlar hâkim, oğlanların tişörtleri, şortları gayet ciddi, lacivert, kahve yahut haki. Olsun, ben
elden geldiğince karıştırdım, ikisine de moru sevdirmeye çalıştım. Alternatif olsun diye.
Bugün geldiğimiz noktada itiraf ediyorum ki kısmen pes etmiş durumdayım. Kızımın en
sevdiği renk cırtlak pembe. Bana inat ve bana rağmen tırnaklarını boyamayı seviyor, oğlum top
peşinde koşup, arabalarla oynuyor; verdiğim Barbie’lere elini bile sürmedi. Ne zaman şekillendi
bu kalıplar? Kendi kendime homurdanıyorum ha bire.




“Bakıyorum havlu atmışsın” diyor Eyüp tebessümle. “Genetik yahu...”
Kabul, işin bir kısmı genetik. Ama en az bir o kadarı kültürel. Ve belki de son tahlilde
sadece cinsiyet ayrımı değil mesele, bir de karakter farkları var. Her insan dünyaya kendi
özellikleriyle, kabiliyet ve renkleriyle geliyor. Bakıyor, hayret ediyorum aynı ortamda büyüyen
bireylerin nasıl olup da birbirlerinden bu kadar farklı olduklarına, olabildiklerine. Diyorum ya, bir
muammadır benim için kardeşler arası ilişkiler, oku oku çözemediğim...

Tess Gerritsen Kimdir ?

Biyografi

Dr. Tess Gerritsen, (Doğum : 12 Haziran 1953) San Diego, Kaliforniya doğumlu doktor, yazar.

Hakkında
Tess Gerritsen, Stanford Üniversitesi'nde antropoloji konusunda lisans yaptı, Kaliforniya Üniversitesi’nden de tıp diploması aldı. Stajını Hawaii’de tamamladıktan sonra, doğum iznine ayrıldığı sırada ilk romanı Geceyarısından Sonra Gelen Telefon 'u yazdı. Romantik gerilim olarak tanımlanan bu kitabı aynı türde sekiz roman daha izledi. New York Timesın en çok satan kitap olarak tanıttığı Hasat ile tıbbî gerilim romanları yazmaya başladı. Ondan sonra yazdığı her tıbbî gerilim romanı da çok satanlar listesinin müdavimleri arasında yerini aldı. Life Support, Bloodstream, Gravity, Çırak ve Cerrah bunlar arasında yer almaktadır. Tess Gerritsen yazmaya odaklanmak için dahiliye uzmanı olarak sürdürdüğü başarılı hekimlik kariyerini bıraktı. New York Times'ın en çok satanlar listesinde birinci sırada yer bulmuş ilk tıbbi gerilim romanı Harvest'le dünya çapında başarı kazandı. Yazar Maine'da yaşıyor.

Kitapları
Isles Serisi
Cerrah - The Surgeon (2001)
Çırak - The Apprentice (2002)
Günahkar - The Sinner (2003)
İkiz Bedenler - Body Double (2004)
Siliniş - Vanish (2005)
Mefisto Kulübü - The Mephisto Club (2006)
The Keepsake (2008)
Ice Cold / The Killing Place (2010)
The Silent Girl (2011)
Diğerleri
Adventure's Mistress (1985)
Love's Masquerade (1986)
Büyük Takip / Call After Midnight (1987)
Under the Knife (1990)
Whistleblower (1992)
Never Say Die (1992)
Presumed Guilty (1993)
Peggy Sue Got Murdered (1994)
Thief of Hearts (1995)
In Their Footsteps (1995)
Hasat - Harvest (1996)
Life Support (1997)
Keeper of the Bride (1996)
Life Support (1997)
Kan Gölü - Bloodstream (1998)
Yörünge - Gravity (1999)
Perfect Timing (2001)
Stolen (2007)
Kemik Bahçesi - The Bone Garden (2007)
Aşkın Şehveti (1991)
Geceyarısı Katili (2005)
Ödülleri
Cerrah romanı ile 2002 yılında RITA ödülü kazandı.
Vanish romanı ile 2006 yılında Edwards ve Macavity ödüllerine aday gösterildi.

*Bilgiler çoğunlukla Wikipedia kaynaklıdır.
Doğum Yılı: 1953
Doğum Yeri: Kaliforniya ABD
Twitter: @tessgerritsen