27 Ekim 2015 Salı
22 Ekim 2015 Perşembe
Çetin Altan Yaşama Veda Etti...
Çetin Altan kimdir?
22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır.
Galatasaray Lisesi'ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1943-1944'de Çınaraltı, Varlık, İstanbul ve Kaynak'da şiirleri ve düz yazıları çıktı. İlk kitabı Üçüncü Mevki 1946'da yayınlandı.
Çetin Altan'ın son yazısı: "Hayal ettiğim ülke bu değildi"
Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan.
Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. Menzil-i maksuda ulaşılamasa da çok yol katettik.
Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.
Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da, masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçarak gidecek.
Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.
Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.
Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.
Amacınıza ulaşamazsanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de, kozmosla son hesaplaşmanızda, “daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik” diyebilirsiniz.
Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır.
O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi.
Enseyi karartmayın.
Biyografi
Çetin Altan (d. 22 Haziran 1927, İstanbul), Türk yazar, gazeteci, köşe yazarı, oyun yazarı ve eski milletvekilidir.
22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi'ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1943-1944'de Çınaraltı, Varlık, İstanbul ve Kaynak'da şiirleri ve düz yazıları çıktı. İlk kitabı Üçüncü Mevki 1946'da yayınlandı. Ulus gazetesinde muhabir olarak başladığı gazeteciliğe Hür Ses'de fıkra yazarlığı ile devam etti. Daha sonra Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde ve Çarşaf dergisinde köşe yazıları yazdı. 1959 yılında Abdi İpekçi'nin teklifi üzerine Peyami Safa'nın (1899 - 1961) yerine Milliyet gazetesinde yazmaya başlamıştır. Daha sonra Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah, Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Dünyanın en çok köşe yazısı yazmış yazarlarındandır.
Çetin Altan 1965-1969 arasında Türkiye İşçi Partisi'nden milletvekilliği yaptı. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, sonra da iade edilen ilk milletvekilidir. Yine aynı dönemde, 1968 yılında meclisteki bir konuşması sırasında başlayan tartışma Nazım Hikmet'e kadar sıçramış ve başta o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu ve Hamit Fendoğlu olmak üzere Adalet Partisi milletvekilleri ile karıştığı kavga ile çokça gündeme gelmiştir. Bu dönemdeki anılarını "Ben Milletvekiliyken" adıyla kitaplaştırdı.
1960'lı ve 1970'li yıllardaki köşeyazıları, Taş, Sömürücülerle Savaş, Suçlanan Yazılar, 'Kahrolsun Komünizm' Diye Diye, Onlar Uyanırken, Kopuk Kopuk, Geçip Giderken, Gölgelerin Gölgesi, Şeytanın Aynaları, Bir Yumak İnsan (1978 Türk Dil Kurumu Ödülü), Nar Çekirdekleri adlı kitaplarda toplandı. 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünü destekleyen "Devrim" gazetesi mensubu olduğu gerekçesiyle, bu "Millî Demokratik Devrim" darbesi planlarına karşı çıkan zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün tarafından tutuklanarak sorguya çekildi.
Altan'ın dört romanı vardır: Büyük Gözaltı (1973 Orhan Kemal Ödülü), Bir Avuç Gökyüzü, Viski ve Küçük Bahçe. Dördü de Fransızcaya çevrilen bu eserlerden Büyük Gözaltı İsveçce, Yunanca, Bulgarca ve İspanyolca; Bir Avuç Gökyüzü ise İspanyolca ve Romence dillerinde yayınlandı. Büyük Gözaltı Fransız liselerinde seçmeli ders kitabı olarak okutuldu.
Yazarın tümü oynanmış oyunlarından basılı olanlar; Çemberler, Mor Defter, Suçlular, Dilekçe ve Tahtaravalli, basılmamış olanlar ise, Beybaba, Yedinci Köpek, Islıkçı ve Telefon Kimin İçin Çalıyor'dur. Kavak Yelleri ve Kasırgalar'da çocukluk anılarını anlatan Altan'ın Aşk Sanat ve Servet ve Atatürk'ün Sosyal Görüşleri adlı iki incelemesi vardır. Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri ile Türk yazınında pek az denenmiş olan polisiye türünde eser veren yazar Zurnada Peşrev Olmaz'da mizahi yazılarını topladı. 2027 Yılının Anıları ise onun fütürist bir çalışmasıdır. Çok yönlü bir yazar olan Altan'ın gezi yazıları Al İşte İstanbul ve Bir Uçtan Bir Uca adlarıyla yayınlandı. Tarihinin Saklanan Yüzü ise onun Osmanlı tarihi üzerine yaptığı bir araştırmadır.
Tüm yapıtlarından örneklerin toplandığı "Seçmeler" 1992'de yayımlandı. 1997'de Seçmeler genişletilerek Dünyada Bırakılmış Mektuplar adıyla tekrarlandı. Son 15 yılın günlük gazete yazıları da Şeytanın Gör Dediği kitabıyla okuyucuya ulaştı. Yazar son olarak çocuklar için özel bir yapıtı gerçekleştirdi, Alfabe. Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Altan hakkında ağır cezada 300'den fazla dava açıldı. 1972 yılında gözaltı süresi 24 saat olmasına karşın 15 gün gözaltında tutuldu. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkûm oldu ve iki yıl cezaevinde yattı. Son olarak hakkında 159. Maddeye dayanılarak açılan davada tek celsede beraat etti. Çetin Altan köşe yazılarına Milliyet gazetesinde devam ediyor. Oğulları Ahmet Altan ve Mehmet Altan’dır. Kızı Zeynep Bakan'dır.
Hayat hikâyesi, 1998 yılında eşi Solmaz Kâmuran tarafından İpek Böceği Cinayeti adlı kitapta kaleme alınmıştır.
22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi'ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1943-1944'de Çınaraltı, Varlık, İstanbul ve Kaynak'da şiirleri ve düz yazıları çıktı. İlk kitabı Üçüncü Mevki 1946'da yayınlandı. Ulus gazetesinde muhabir olarak başladığı gazeteciliğe Hür Ses'de fıkra yazarlığı ile devam etti. Daha sonra Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde ve Çarşaf dergisinde köşe yazıları yazdı. 1959 yılında Abdi İpekçi'nin teklifi üzerine Peyami Safa'nın (1899 - 1961) yerine Milliyet gazetesinde yazmaya başlamıştır. Daha sonra Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah, Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Dünyanın en çok köşe yazısı yazmış yazarlarındandır.
Çetin Altan 1965-1969 arasında Türkiye İşçi Partisi'nden milletvekilliği yaptı. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, sonra da iade edilen ilk milletvekilidir. Yine aynı dönemde, 1968 yılında meclisteki bir konuşması sırasında başlayan tartışma Nazım Hikmet'e kadar sıçramış ve başta o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu ve Hamit Fendoğlu olmak üzere Adalet Partisi milletvekilleri ile karıştığı kavga ile çokça gündeme gelmiştir. Bu dönemdeki anılarını "Ben Milletvekiliyken" adıyla kitaplaştırdı.
1960'lı ve 1970'li yıllardaki köşeyazıları, Taş, Sömürücülerle Savaş, Suçlanan Yazılar, 'Kahrolsun Komünizm' Diye Diye, Onlar Uyanırken, Kopuk Kopuk, Geçip Giderken, Gölgelerin Gölgesi, Şeytanın Aynaları, Bir Yumak İnsan (1978 Türk Dil Kurumu Ödülü), Nar Çekirdekleri adlı kitaplarda toplandı. 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünü destekleyen "Devrim" gazetesi mensubu olduğu gerekçesiyle, bu "Millî Demokratik Devrim" darbesi planlarına karşı çıkan zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün tarafından tutuklanarak sorguya çekildi.
Altan'ın dört romanı vardır: Büyük Gözaltı (1973 Orhan Kemal Ödülü), Bir Avuç Gökyüzü, Viski ve Küçük Bahçe. Dördü de Fransızcaya çevrilen bu eserlerden Büyük Gözaltı İsveçce, Yunanca, Bulgarca ve İspanyolca; Bir Avuç Gökyüzü ise İspanyolca ve Romence dillerinde yayınlandı. Büyük Gözaltı Fransız liselerinde seçmeli ders kitabı olarak okutuldu.
Yazarın tümü oynanmış oyunlarından basılı olanlar; Çemberler, Mor Defter, Suçlular, Dilekçe ve Tahtaravalli, basılmamış olanlar ise, Beybaba, Yedinci Köpek, Islıkçı ve Telefon Kimin İçin Çalıyor'dur. Kavak Yelleri ve Kasırgalar'da çocukluk anılarını anlatan Altan'ın Aşk Sanat ve Servet ve Atatürk'ün Sosyal Görüşleri adlı iki incelemesi vardır. Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri ile Türk yazınında pek az denenmiş olan polisiye türünde eser veren yazar Zurnada Peşrev Olmaz'da mizahi yazılarını topladı. 2027 Yılının Anıları ise onun fütürist bir çalışmasıdır. Çok yönlü bir yazar olan Altan'ın gezi yazıları Al İşte İstanbul ve Bir Uçtan Bir Uca adlarıyla yayınlandı. Tarihinin Saklanan Yüzü ise onun Osmanlı tarihi üzerine yaptığı bir araştırmadır.
Tüm yapıtlarından örneklerin toplandığı "Seçmeler" 1992'de yayımlandı. 1997'de Seçmeler genişletilerek Dünyada Bırakılmış Mektuplar adıyla tekrarlandı. Son 15 yılın günlük gazete yazıları da Şeytanın Gör Dediği kitabıyla okuyucuya ulaştı. Yazar son olarak çocuklar için özel bir yapıtı gerçekleştirdi, Alfabe. Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Altan hakkında ağır cezada 300'den fazla dava açıldı. 1972 yılında gözaltı süresi 24 saat olmasına karşın 15 gün gözaltında tutuldu. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkûm oldu ve iki yıl cezaevinde yattı. Son olarak hakkında 159. Maddeye dayanılarak açılan davada tek celsede beraat etti. Çetin Altan köşe yazılarına Milliyet gazetesinde devam ediyor. Oğulları Ahmet Altan ve Mehmet Altan’dır. Kızı Zeynep Bakan'dır.
Hayat hikâyesi, 1998 yılında eşi Solmaz Kâmuran tarafından İpek Böceği Cinayeti adlı kitapta kaleme alınmıştır.
*Bilgiler çoğunlukla Wikipedia kaynaklıdır.
Doğum Yılı: 1927
Doğum Yeri: İstanbul
Kitapları:
Bir Avuç Gökyüzü - İnkılap Kitabevi
Şeytanın Aynaları - İnkılap Kitabevi
Viski - İnkılap Kitabevi
Kahrolsun Komünizm Diye Diye Globalleşme - İnkılap Kitabevi
Bütün Tiyatro Eserleri - İnkılap Kitabevi
Kral Öldü Yaşasın Kral 2027 Yılının Anıları - İnkılap Kitabevi
Büyük Gözaltı - İnkılap Kitabevi
Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat - İnkılap Kitabevi
Kavak Yelleri ve Kasırgalar - İnkılap Kitabevi
1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 - İnkılap Kitabevi
Aşk, Sanat ve Servet - İnkılap Kitabevi
Nar Çekirdekleri - İnkılap Kitabevi
Alfabe - Günışığı Kitaplığı
Kullar ve Sultanlar Yaldızlı Bir Karabasan - İnkılap Kitabevi
Bir Yumak İnsan ( 1999 İstanbul ) - İnkılap Kitabevi
İyi ki Şu Köyceğiz Var - İnkılap Kitabevi
Kopuk Kopuk - İnkılap Kitabevi
Şeytanın Gör Dediği - İnkılap Kitabevi
Uçuk ( 2004 İstanbul ) - İnkılap Kitabevi
Yeryüzü Tanrıçaları - İnkılap Kitabevi
Geçip Giderken - İnkılap Kitabevi
Zurnada Peşrev Olmaz ( 1998 İstanbul ) - İnkılap Kitabevi
Dünyada Bırakılmış Mektuplar - İnkılap Kitabevi
Gölgelerin Gölgesi Portreler - İnkılap Kitabevi
Tarihin Saklanan Yüzü İdam Edilen 44 Vezir-i Azamın Dramı Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar - İnkılap Kitabevi
Atatürk'ün Sosyal Görüşleri - İnkılap Kitabevi
Kadın, Işık ve Ateş - İnkılap Kitabevi
Enseyi Karartmayın - İnkılap Kitabevi
Ben Milletvekili İken - İnkılap Kitabevi
Küçük Bahçe ( 1998 İstanbul ) - İnkılap Kitabevi
Onlar Uyanırken: Türk Sosyalistlerinin El Kitabı (1974Ankara) - Bilgi Yayınevi
Enseyi Karartmayın - Everest Yayınları
Onlar Uyanırken: Türk Sosyalistlerinin El Kitabı (1967) - Ararat Yayınevi
20 Ekim 2015 Salı
Özledim galiba...
Yine bir sen düştü yüreğime, yine kendime acıyacak, acınacak hale gelmeye bir neden...
ve yine bir damla yaş göz pınarım'da...
ve yine bir damla yaş göz pınarım'da...
Aklıma düştü bir nostaljik parça mırıldanıyorum "Dilerim tanrıdan ki
Sana açık kucaklar " sessizce, sesim titrek...
Gözlerimi kapatıp sarılır bulurum kendimi, kokun burnumda...
Sen tek, tek olabilirsin...
Ya varsın yada yoksun...
...yoksun.
Bir özlem, bir anı, bin mutluluksun
var olsan...
var olsan...
bugün yoksun, yarın yoksun... ya sonra...
Eminim bir gün yine olacaksın, olacağız...
Yine birlikte...
Dedem özledim seni...
19 Ekim 2015 Pazartesi
Hürriyet Köşe Yazarı Melis Alphan'ın çok hoşuma giden bir yazısı...
Kimse beni bu ülkeden söküp atamaz
BU ara herkesin dilinde 'gitmek' var.
Benim kendime hayatta yaptığım ilk plan gitmekti.
Çocukluğumdan itibaren hep bir yerlerden gitmek istedim.
Köklerim yokmuş gibi, asla kök salmayacakmış gibi yaşamak.
Hep gittim. Gidebildiğim her yere gittim. Bazen 6 aylığına, bazen birkaç yıllığına. Yıllar boyu her yeri durak belledim.
O zamanlar birisi bana deseydi ki, bir noktada Türkiye'ye mıhlanıp kalacaksın, herhalde kafama sıkardım!
Ama işte, hayat öyle kitaplardan öğrenilmiyor. Romanlardan giriş yapıp uçak biletleriyle, tren raylarıyla kendime çizdiğim rotalar beni İstanbul'a getirdi.
Yine de kök salmak yoktu aklımda.
Bilmezdim, insan yerlere değil, başka insanlara kök salarmış meğer.
Ben de insanlara kök saldım burada.
O kökler kaynadı birbirine; kendiminkini ayrıştırıp sökemeyeceğim şekilde.
Şimdi, tropik adalardaki aynı kökten çıkan 8 gövdeli ağaçlar gibiyim.
Çocukluğumdan itibaren hep bir yerlerden gitmek istedim.
Köklerim yokmuş gibi, asla kök salmayacakmış gibi yaşamak.
Hep gittim. Gidebildiğim her yere gittim. Bazen 6 aylığına, bazen birkaç yıllığına. Yıllar boyu her yeri durak belledim.
O zamanlar birisi bana deseydi ki, bir noktada Türkiye'ye mıhlanıp kalacaksın, herhalde kafama sıkardım!
Ama işte, hayat öyle kitaplardan öğrenilmiyor. Romanlardan giriş yapıp uçak biletleriyle, tren raylarıyla kendime çizdiğim rotalar beni İstanbul'a getirdi.
Yine de kök salmak yoktu aklımda.
Bilmezdim, insan yerlere değil, başka insanlara kök salarmış meğer.
Ben de insanlara kök saldım burada.
O kökler kaynadı birbirine; kendiminkini ayrıştırıp sökemeyeceğim şekilde.
Şimdi, tropik adalardaki aynı kökten çıkan 8 gövdeli ağaçlar gibiyim.
*
Hayatı akışına bırakmayı burada öğrendim. Tanrı olmadığımı ve her şeyi kontrol edemeyeceğimi kafama vura vura burası öğretti bana.
Plan yapmadım, kavşaklarda rasgele yollara saptım. Kendime karşı önyargılı davranmadım; bu bana diğerlerini de yargılamamayı öğretti.
*
İnsanlara inanmayı bu ülkede öğrendim. Kafasının içinde beyni olan herkes bildiğinden çok daha fazlasını öğrenebilir, göğsünde kalbi olan herkes sandığından çok daha fazla hissedebilirdi. Bana bunu burada tanıdığım insanlar öğretti. En çok da, diğerlerinin hakkını savunmak için kendini paralayan gönüllü insanlar.
Hiçbir yere, hiç kimseye nüfuz etmeden yaşamayı sürdürseydim, bu raddede acı dolu bir coğrafyaya kök salmasaydım, bunları hiç öğrenmeyecektim.
Bu ülke bana diğerlerinin acısını kendi acım gibi hissetmeyi, diğerlerinin zaferini kendi zaferim gibi sahiplenmeyi, insanların ancak birbirleri için bir şeyler yaptığında insan olabildiğini öğretti.
Başka dünyalar arasında sabun köpüğü gibi süzülseydim eğer, bundan haberim bile olmayabilirdi.
*
En büyük hatalarımı burada yaptım. Bu hatalar bazen beni merdiven boşluğunda ağlattı, bazen en sevdiklerim avcumdan kayıp gitti, bazen ikinci şanslar yarattı, bazen hayal bile edemeyeceğim kadar güzel, çiçekli yollar açtı.
Bazen günde 50 kere özür diledim, bazen dileyemedim, borçlu kaldım.
Ama en büyük acımasızlıkları, kötülükleri, zulmü, yalanı, riyayı da burada gördüm. Tanık olduklarım beni dünyanın en iyi insanı yapmadı belki ama daha iyi bir insan olmak için uğraşmamı sağladı.
*
Değişimin her türlüsüne uyum sağlamayı, kanaatkâr olmayı, mücadele etmeyi, boş olanı doldurup dolu olanı boşaltmayı, kendimi kurban yerine koymamayı, ağladıklarıma gülmeyi, bedel ödemeyi burada öğrendim.
*
İnsanlığı ileri taşıyacak donanımım yok. Ne bir buluş yapıp kansere çare olabilirim... Ne uzay biliminde çığır açacak mühendislik bilgisine sahibim. O yüzden "Bir kere geldim dünyaya, onu da güzel yaşarım" diyerek buralardan gitmeye gönlüm razı olmaz.
Burada olduğum sürece ülkeyi bataklıktan benim ve 'üç-beş sersem arkadaşımın' kurtaracağını düşünecek kadar hadsiz değilim. Ama belki üç-beş kişinin sesi, iki başa omuz olabilir, bir grup insanın acısını veya sevincini paylaşabilirim.
O yüzden...
1 Kasım ne getirirse getirsin, ülke ne menem bir kan gölüne çevrilirse çevrilsin, buradayım.
Gemiyi bırakın terk etmeyi, iş oraya gelirse, o geminin en dip kamarasında bile boğulmaya hazırım.
Çünkü ben bu ülkede kendimi bulmadım, kendimi gerçekleştirdim.
Sırf bu nedenle bile buralara ve her renkten insanına borçluyum.
"Bir kişi eksik, bir kişi fazla, ne fark eder" diyen yanılmış.
Umutsuzluk en ölümcül hastalık.
Biz burada böyle, birer birer çoğalacağız.
Bu yazı http://sosyal.hurriyet.com.tr/ alınmıştır.
Yazar Elif Şafak, Financial Times gazetesine yazdığı makalede...
...Ankara katliamı
sonrasında yaşanan büyük kutuplaşmanın ürkütücülüğüne dikkat çekti. Şafak,
"Beraber yas tutamayan bir toplum, beraber bir gelecek inşa edemez" dedi.
Radikal'de yer alan habere göre yazar
Elif Şafak, Ankara saldırısı ve ardından yaşananları İngiltere'nin saygın
gazetelerinden Financial Times için
kaleme aldı.
"Türkiye
Demokrasisinin Kalbinde Kopan Patlama", Mevlana'nın "Sessizlik en
güzel sestir" sözleri ile başlayıp sufi düşünür ve şairin memleketi
Konya'daki milli maçtaki sessizliği bozan aşırı milliyetçi slogan ve tekbir
seslerine uzanıyor. "Türkiye'de vicdan ve birlikte yaşama, hiç
olmadığı kadar sınava tabi tutuluyor" diyen Şafak, Ankara'nın sıradan bir
hedef olmadığını, başkent olmasının yanı sıra entelektüellere, sanatçılara,
öğrencilere ev sahipliği yaptığını vurguluyor.
Türkiye'nin siyasi ve
sosyal tarihinde yeni ve benzersiz bir sürece girildiğini belirten Şafak,
"30 yaşın üzerindeki herkes ülkenin çalkantılı dönemlerden geçtiğine
tanıklık edebilir. Bugünkü kriz ise farklı. Yarı istikrarsızlık Ortadoğu'daki
dengesizlik ile karışıyor" diyor.
Ankara'daki
saldırıda 102 vatandaş hayatını kaybetti...
Normal koşullar
altında terör saldırılarının
insanları ortak değerler altında birleştirdiğini ifade eden yazar, Türkiye'de
hükümet karşıtları ve destekçileri arasında uçurumun kimsenin geçmeyi denemeyeceği
kadar genişlediğini söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
tarafsız olmanın tam tersini yaptığını, Haziran seçimleri öncesi AKP için
kampanya yürüttüğünü, daha otoriter bir başkanlık sistemi arzusu ile seçimleri
yenilettiğini kaydediyor.
'Toplum daha da kutuplaştı'
"Bu karar büyük
bir hataydı ve bedelini halk ödedi. Haziran'dan bu yana neredeyse 700 kişi
öldü. Toplum daha da kutuplaştı, ekonomi zarar gördü, şiddet
tırmandı" diyen Şafak, toplumun sosyal psikolojisinin bu ayırıcı
siyasetten yaralandığını belirtiyor.
Yahudi karşıtlığının,
Alevilere yönelik ayrımcılığının arttığını, onur yürüyüşünün tayzikli su ve
biber gazıyla bastırıldığını, gazeteci ve karikatüristlerin yargılandığını
hatırlatan Şafak, "Memleketim için kaygılıyım çünkü beraber yas tutamayan
bir toplum, beraber bir gelecek inşa edemez" diyor.
Elif Şafak: ‘Beraber Yas Tutamayan Bir Toplum, Beraber Bir Gelecek İnşa Edemez’
Biyografi
Elif Şafak (d. 25 Ekim 1971, Strazburg) Türk romancı. İlk romanının yayımladığı 1997'den beri peş peşe eserler vermekte olan ve geniş bir okur kesimince tanınan sanatçı, 2009'da yayımlanan Aşk adlı romanı ile Türk edebiyat tarihininin en kısa sürede en çok satan edebi eserinin yazarı ünvanına sahip olmuştur. Ayrıca kitapları otuzdan fazla dile çevrilmiştir.
25 Ekim 1971 günü, babasının o sırada doktora yapmakta olduğu Strazburg'da dünyaya geldi. Babası sosyal psikolog ve akademisyen Nuri Bilgin, annesi diplomat Şafak Atayman'dır. Doğumundan kısa bir süre sonra anne ve babası ayrıldı, annesi tarafından büyütüldü. Soyadı olarak annesinin adını kullandı.
Ortaokulu annesinin görev yaptığı Madrid'de, liseyi Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nde tamamladıktan sonra, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümünde yaptı. "Bektaşi ve Mevlevi Düşüncesinde Döngüsel Evren ve Kadınsılık Anlayışı" üzerine master tezinin ardından; ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünde doktorasını tamamladı. Doktora tezi, "Türk Modernleşmesinin Kadın Prototipleri ve Marjinaliteye Tahammül Sınırları" başlığını taşıyordu. Elif Şafak'ın İslamiyet, kadın ve mistisizm hakkındaki yüksek lisans tezi Sosyal Bilimler Derneği tarafından ödüllendirildi.
Yüksek lisans çalışması sırasında Kem Gözlere Anadolu (1994) adlı öykü kitabını ve ilk romanı Pinhan'ı (1997) yayımladı. Bu eserle Kombassan Vakfı tarafından verilen 1998 Mevlana Büyük Ödülü'nü kazandı.
Doktorasının ardından İstanbul'a taşındı ve Şehrin Aynaları'nı (1999) yazdı. Bir süre İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde "Türkiye ve Kültürel Kimlikler", "Kadın ve Edebiyat" konularında dersler verdi.
2000 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü'nü kazanan Mahrem romanı ile geniş okur kesimi tarafından tanındı. Bunu iki yıl ara ile yayımlanan Bit Palas (2002) ve İngilizce olarak yazdığı Araf (2004) adlı kitapları izledi.
Sanatçılara verilen bir bursla doktora sonrası çalışması için ABD'ye giden Şafak, çeşitli üniversitelerde dersler vermiştir. 2003-2004 akademik yılı boyunca Michigan Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak bulundu ve ders verdi. Ardından Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları bölümünde yardımcı doçent olarak görev yaptı. "Edebiyat ve Sürgün", "Bellek ve Politika", "Müslüman Dünya'da Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet" konulu dersler verdi.
Şafak, 2004 yılında beş yazarın (Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür) ortak kaleme aldığı bir roman projesinde yer aldı, bu roman Beşpeşe adıyla yayımlandı.
2005'te Med Cezir adlı kitabında kadın, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat hakkında yazılarını bir araya getirdi. Aynı yıl Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık ile Berlin'de evlendi.
2006'da yayımlanan "Baba ve Piç" adlı romanını İngilizce olarak kaleme aldı. Türk-Ermeni ilişkilerini inceleyen bu roman nedeniyle hakkında Türklüğe hakaret ettiği gerekçesi ile dava açıldıysa da, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti. Aynı yıl Şehrazat Zelda isimli kızı dünyaya geldi. Doğum sonrası yaşadığı depresyonu, İngilizce olarak kaleme aldığı Siyah Süt adlı otobiyografik romanda anlattı. İki yıl sonra oğlu Emir Zahir'i dünyaya getirerek ikinci kez anne oldu.
2009 yılının Mart ayında yayımlanan AŞK isimli roman, Türk edebiyat tarihinin en kısa sürede en çok satan edebi eseri ünvanına sahip olmuştur.
2009 yılı sonunda, sekiz romanı ve ilk deneme kitabı Med Cezir'den seçilmiş paragrafları bir araya getirdiği Kağıt Helva adlı kitabını yayımladı.
2010 Kasım ayında Firarperest adlı deneme türündeki ikinci eseri piyasaya çıktı. Eserin içindeki illüstrasyonlar M. K. Perker'e aittir.
2011 yılında Doğan Kitaptan "İskender" isimli eseri piyasaya çıkmıştır. Kitabın kapak resminde, makyajla erkek haline gelen Elif Şafak'ın kendi fotoğrafı vardır.
Sanatçı, Türkiye'de çeşitli günlük ve aylık yayınlarda yazmaya devam etmektedir. 1 Mayıs 2009 tarihinden bu yana Habertürk gazetesinde ve aynı gazetenin "HT PAZAR" adlı ekinde yazılarını yayınlamayı sürdürür. Bu gazetede yayımlanan deneme türündeki yazılarından oluşan bir seçki, M.K Perker illüstrasyonlarıyla birlikte 2012 yılında Şemspare adıyla yayımlandı.
25 Ekim 1971 günü, babasının o sırada doktora yapmakta olduğu Strazburg'da dünyaya geldi. Babası sosyal psikolog ve akademisyen Nuri Bilgin, annesi diplomat Şafak Atayman'dır. Doğumundan kısa bir süre sonra anne ve babası ayrıldı, annesi tarafından büyütüldü. Soyadı olarak annesinin adını kullandı.
Ortaokulu annesinin görev yaptığı Madrid'de, liseyi Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nde tamamladıktan sonra, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümünde yaptı. "Bektaşi ve Mevlevi Düşüncesinde Döngüsel Evren ve Kadınsılık Anlayışı" üzerine master tezinin ardından; ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünde doktorasını tamamladı. Doktora tezi, "Türk Modernleşmesinin Kadın Prototipleri ve Marjinaliteye Tahammül Sınırları" başlığını taşıyordu. Elif Şafak'ın İslamiyet, kadın ve mistisizm hakkındaki yüksek lisans tezi Sosyal Bilimler Derneği tarafından ödüllendirildi.
Yüksek lisans çalışması sırasında Kem Gözlere Anadolu (1994) adlı öykü kitabını ve ilk romanı Pinhan'ı (1997) yayımladı. Bu eserle Kombassan Vakfı tarafından verilen 1998 Mevlana Büyük Ödülü'nü kazandı.
Doktorasının ardından İstanbul'a taşındı ve Şehrin Aynaları'nı (1999) yazdı. Bir süre İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde "Türkiye ve Kültürel Kimlikler", "Kadın ve Edebiyat" konularında dersler verdi.
2000 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü'nü kazanan Mahrem romanı ile geniş okur kesimi tarafından tanındı. Bunu iki yıl ara ile yayımlanan Bit Palas (2002) ve İngilizce olarak yazdığı Araf (2004) adlı kitapları izledi.
Sanatçılara verilen bir bursla doktora sonrası çalışması için ABD'ye giden Şafak, çeşitli üniversitelerde dersler vermiştir. 2003-2004 akademik yılı boyunca Michigan Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak bulundu ve ders verdi. Ardından Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları bölümünde yardımcı doçent olarak görev yaptı. "Edebiyat ve Sürgün", "Bellek ve Politika", "Müslüman Dünya'da Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet" konulu dersler verdi.
Şafak, 2004 yılında beş yazarın (Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür) ortak kaleme aldığı bir roman projesinde yer aldı, bu roman Beşpeşe adıyla yayımlandı.
2005'te Med Cezir adlı kitabında kadın, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat hakkında yazılarını bir araya getirdi. Aynı yıl Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık ile Berlin'de evlendi.
2006'da yayımlanan "Baba ve Piç" adlı romanını İngilizce olarak kaleme aldı. Türk-Ermeni ilişkilerini inceleyen bu roman nedeniyle hakkında Türklüğe hakaret ettiği gerekçesi ile dava açıldıysa da, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti. Aynı yıl Şehrazat Zelda isimli kızı dünyaya geldi. Doğum sonrası yaşadığı depresyonu, İngilizce olarak kaleme aldığı Siyah Süt adlı otobiyografik romanda anlattı. İki yıl sonra oğlu Emir Zahir'i dünyaya getirerek ikinci kez anne oldu.
2009 yılının Mart ayında yayımlanan AŞK isimli roman, Türk edebiyat tarihinin en kısa sürede en çok satan edebi eseri ünvanına sahip olmuştur.
2009 yılı sonunda, sekiz romanı ve ilk deneme kitabı Med Cezir'den seçilmiş paragrafları bir araya getirdiği Kağıt Helva adlı kitabını yayımladı.
2010 Kasım ayında Firarperest adlı deneme türündeki ikinci eseri piyasaya çıktı. Eserin içindeki illüstrasyonlar M. K. Perker'e aittir.
2011 yılında Doğan Kitaptan "İskender" isimli eseri piyasaya çıkmıştır. Kitabın kapak resminde, makyajla erkek haline gelen Elif Şafak'ın kendi fotoğrafı vardır.
Sanatçı, Türkiye'de çeşitli günlük ve aylık yayınlarda yazmaya devam etmektedir. 1 Mayıs 2009 tarihinden bu yana Habertürk gazetesinde ve aynı gazetenin "HT PAZAR" adlı ekinde yazılarını yayınlamayı sürdürür. Bu gazetede yayımlanan deneme türündeki yazılarından oluşan bir seçki, M.K Perker illüstrasyonlarıyla birlikte 2012 yılında Şemspare adıyla yayımlandı.
*Bilgiler çoğunlukla Wikipedia kaynaklıdır.
Doğum Yılı: 1971
Doğum Yeri: Strazburg, Fransa
Twitter: @Elif_Safak
Kitapları:
Araf - Doğan Kitap
Aşk (Gri Kapak) - Doğan Kitap
Siyah Süt ( 2007 İstanbul ) - Doğan Kitap
Mahrem - Doğan Kitap
İskender ( 2011 İstanbul ) - Doğan Kitap
Şemspare - Doğan Kitap
The Flea Palace - NCP Yayıncılık - İngilizce Klasikler
Bit Palas ( 2009 İstanbul ) - Doğan Kitap
Firarperest - Doğan Kitap
Med-Cezir - Doğan Kitap
The Forty Rules of Love - NCP Yayıncılık - İngilizce Klasikler
Kağıt Helva - Doğan Kitap
Aşk ( 2009 İstanbul ) - Doğan Kitap
Pinhan ( 2009 İstanbul ) - Doğan Kitap
Şehrin Aynaları - Doğan Kitap
Aşk (Ciltli) - Doğan Kitap
Baba ve Piç - Doğan Kitap
Ustam ve Ben ( 2013 İstanbul ) - Doğan Kitap
Baba ve Piç - Metis Yayınları
Ustam ve Ben ( 2014 İstanbul ) - Doğan Kitap
Beşpeşe ( 2004 İstanbul ) - Metis Yayınları
Kem Gözlere Anadolu - Evrensel Basım Yayın
Sakız Sardunya - Doğan ve Egmont Yayıncılık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)