27 Nisan 2015 Pazartesi

AVM'lerin sanata katkısı...









AVM’lerin sanata katkısı
12 Sanatçı ile 12 Söyleşi’de sanatçıların yetişme öyküleri, hocaları konusunda değerlendirmeleri, yaşamlarından kesitleri okuyacaksınız.
2000/2003 Annem, Babam, Ablam ve Ben II. Tuval üzerine yağlı boya (Nur Koçak).

AVM’lerin sanata katkısı

AVM’ler konusu çok tartışılıyor. Tartışılmalı da! Kimi zaman işlevleri üzerine çeşitli yorumlar yapılıyor. Onlarca AVM’den bazıları önemli görevleri de yerine getiriyorlar. Kimilerinde zaman zaman sergiler açılıyor, şimdi birçoğunda birer galeri de bulunuyor. Haliyle sanatı tanıtmanın, sevdirmenin bir yolunu da AVM’lerden geçirmek gerek.
Elimdeki kitap, Akasya Acıbadem’in 1’inci yaşı için özel olarak hazırlanan 12 Sanatçı ile 12 Söyleşi.
27 Nisan Pazartesi akşamı Akasya Acıbadem Sinema Katı’nda kitap ve belgeselin tanıtılacağı bir gece de düzenlenecek.
Kitapta yer alan 12 isim sırasıyla; Adnan Çoker, Nur Koçak, Güngör Taner, Seyhun Topuz, Meriç Hızal, Halil Akdeniz, Ergin İnan, Âdem Genç, Mustafa Ata, Balkan Naci İslimyeli, Bubi, Bedri Baykam.


SAF GYO A.Ş. Genel Müdürü Zeynep Akdilli Oral’ın AVM’lerin sanat açısından değerlendirmesini yaptığı “Neden 12 Sanatçı, 12 Söyleşi?” yazısından bir bölümü okuyalım:
“Biz Akasya Acıbadem olarak misafirlerimizin burada geçirdikleri zamanı daha değerli kılmaz üzere bazı sanat aktiviteleri, sergiler, söyleşiler düzenleyerek AVM’lerde  harcanan zamanın sadece alışveriş ile değil bir nebze de olsa sanat ile iç içe olmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Tam karşılaştırmak doğru olmasa da Paris’te Louvre müzesini 2014 yılında 9,3 milyon ziyaretçi gezmişken 6 Mart 2014’de açtığımız Akasya Acıbadem 10 ayda 9,82 milyon ziyaretçi ağırladı. Matematik mantık ile düşünürsek örneğin Louvre müzesinde sergilenen bir yapıtı Akasya Acıbadem’in koridorunda sergilemiş olsaydı daha fazla ziyaretçi tarafından görülecekti.”
Biraz değişik ancak kabul etmeli, ancak insanın ikna olacağı bir teori.
Yalçın Sadak ise söyleşilerin kendi açısından özelliğini şöyle anlatıyor:
“Benim açımdan zorluk, söyleşi için seçilmiş sanatçılar hakkında eleştirel bir birikime sahip olmamdı. Projenin amacı sanatçıları, konuşturmak, sanata adanmış serüvenlerinin ilginç detaylarını birinci elden kayda geçirmekti. Dolayısıyla eleştirmen kimliğimi bir yana bırakıp ‘konuşturmayı’ seçmek zorundaydım ki bundan da özel bir keyif aldım.”
“Sanat böyle icra edilir”
Konuşmalarda, sanatçıların yetişme öyküleri, hocaları konusunda değerlendirmeleri, yaşamlarından kesitleri okuyacaksınız.
Sanatçının, sanatındaki değişimler, gelişimler de bu konuşmalarda ortaya çıkıyor. Yetişme ortamı, dönemleri, sosyal ortamları yalnız bir kişinin değil bir kuşağın yaratma sürecini iletiyor...
Fotoğraflarla zenginleşen kitapta bakalım kimler neler söylemiş.
İlk sanatçı Adnan Çoker. Sözü de şu: “Geçmişin büyük yapıtları elbette cezbeder bizi. Sanat böyle icra edilir.”
Nur Koçak, kendini şöyle tanıtıyor: “Aslında ben, işlerimde feminist eleştiri yapmak peşinde de değilim, sadece küçük boyutlu nesneler devasa boyutlarda getirip insanların gözüne soktuğunuz zaman ister istemez bir şeyler söylemiş oluyorsunuz”
Güngör Taner, resim için yalın bir taraf sunuyor: “Figüratif ya da non- figüratif, ortada düşünülmesi gereken şey, soyut ya da figüratif, yapılan bir şey, ya resimdir ya değildir. Bu kadar basit bu iş...”
İyi heykeltıraş Seyhun Topuz, bir sanatçı olarak koleksiyonerle veya bir başkasıyla arasında kurduğu ilişkiyi eseri üzerinden şöyle anlatıyor: “Ben her işimin nereye gittiğini bilirim ve de yerleştirirken  de yardımcı oluyorum. Kiminle yan yana olduğunu bilmek istiyorum. Koleksiyonerler de buna son derece büyük bir saygı ile yaklaşıyorlar”
Heykelin büyük ustalarından Meriç Hızal, malzeme ile sanatçının bağını anlatıyor: “Bir kere, asil malzeme olanları, zamana ve iklime direnci olanları severim. Taşı çok seviyorum, taşa yazı yazmayı seviyorum. Yani öyle bir coğrafyada büyüdüm. Hitit’te de, Frigya’lılarda da, Antik Greklerde, Osmanlı’da hatta Orta Asya’da da, özellikle taş üzerinde epigrafi sanatın görselleştiği, insanların düşüncelerinin, fikrinin, bilgisinin sunulduğu bir alan. Ayrıca taşı biçimlendirmezse, bir türlü heykeltıraş gibi hissedemez insan kendini. O kirliliği, yorgunluğu, malzeme ile boğuşmayı yaşamak bir haz verir. (...) Söyleyeceğim lafa hangisi uygunsa onu malzeme olarak kullanmaktan çekinmem, ama direnci olan şeyi daha çok seviyorum. Paslanmaz çeliği özellikle parlatıldığı zaman espası içine aldığı için severim.”
Peki Halil Akdeniz’e göre resim nedir? “Resim benim için aynı zamanda bir araştırma alanıdır, aynı zamanda resim benim düşüncelerimin notlarıdır”
Ergin İnan’ın ilgi odağını merak etmiyor musunuz? “Evet, yaşanmışlık izleri, onlar ilgimi çeker.”
Âdem Genç, sanatçı ve sanatı arasındaki bağı nasıl yanıtlıyor? “Her şeyden önce bir sanatçının yaşama biçimi, duruşu ve düşünceleridir sanata yansıyan şey”
Mustafa Ata, yaratmanın sürprizlerle ilgisini vurguluyor: “Başlarken ne yapacağımı çok iyi biliyorum, çünkü biliyorum dağarcık dolu, geçmişten bilgi birikimi var, bugün yaşadığım bir ortam var. Yaratma anı sürprizlere açıktır diyorum. Buradan, birbirinden değerli yapıtlar çıkabilir, çünkü yaratmalar her zaman bilinçli olmuyor ve sürprizlere açık yanları vardır diyorum.”
Balkan Naci İslimyeli için sanat ve sanatta kimlik nedir? “Sanatın zihinsel, duygusal bir laboratuvar olduğunu, çok geniş bir alan kapsadığını, sanatçınınsa o mimariyi ayakta tutan ana direk olduğunu unutuyorlar. Yaygın öneri şu; biz hep aynı şeyleri yapacağız, dünya bu kadar değişirken aynı kalacağız ve talebe uygun işler yapacağız. Ben böyle bir boyunduruk altına giremem, doğrusu böyle bir yolu izleyenleri de hiç onaylamıyorum.”
Bubi, resim yapılacak yüzeyle ilgili yaklaşımını adeta şiirle anlatıyor: “Ben malzemeye dokunmalıyım, dokunma duygusuyla hissetmeliyim onu, bir bedene dokunur gibi; arzuyla. Adnan Bey benim işlerim için ‘gerçek somut’ demiyor mu? Fırçayla yaptığım resimlerime hiçbir zaman dokunamazsın, platonik bir ilişkidir onlalar kurduğun. Oysa kafeslere, düğümlere, örgülere dokunup tutabilirsin. Ben bedenler inşa ediyorum. Dokunabileceğim.”
Bedri Baykam, her zaman açık politik bir tavır sergilemiş sanatçılardandır. Ancak son zamanlarda, hele içinde bulunduğu gerilimle dolu gündemler içinde, aktif siyasetin onu bir taraftan mutsuz ettiğini itiraf ediyor, diğer taraftan buna neden gerek olduğunu izah ediyor: “Mutsuzum, şu işler bir durulsun, kendi seyrinde gitsin de bende artık yalnız kitabımı yazayım, kendi resmimi yapıyım, yalnız kendi uğraşmak istediğim bazı sinema, fotoğraf ve resimle ilgili bölümleri yapayım. Türkiye’de görevini yapmayan siyasiler nedeniyle demokrasinin, özgürlüklerin ve ifade özgürlüğünün ve dolayısıyla sanatçı veya gazeteci olma şartının korunması için bizim siyaset yapmamız gerekiyor.”

Bu konuşmalarla yalnızca 12 ünlü sanatçıyı tanımayacaksınız. Onların doğrultusunda resim dünyasını, başka önemli adları, Türkiye’deki plastik sanatların serüvenini de öğreneceksiniz. Önemli bir konuşmalar toplamı.


Bu bilgiler radikal kitap'dan alınmıştır.

Hiç yorum yok: